SERAP
IN HIKAYESI
Dünya
hayatının en çetin imtihanlarından biri de, gerçeğe yaklaşmakta çekilen
zorluklardır.
Çünkü beyinlerimiz maddi olaylarla
yıkanmış, gözler görmediğine inanmaz olmuş, bu yüzden de dualarımız bile
samimiyetini kaybetmiştir. Aslında her insan, başta rüya gerçeği olmak üzere
bir çok kere madde ötesindeki esintileri farkeder. Veya birçok kere madde
ötesinden yansıyan mana gücünün varlığına şahit olur. Fakat kuvvetli bir imana
sahip olmayan insan, madde ötesi gerçeklerin nefsin ve şeytanın tesiri ile ya
görmezlikten gelir, ya da "tesadüf" der geçer.
Ben, 40
yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve
bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım.
Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında
genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi
için yurtdışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı
bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa
bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler
gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
Bir işkadını
olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış
aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet
bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat
karda mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine
yayıldı. Serap, bacak kemiklerindeki metasaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken,
hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı
kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes
almak zorunda kalıyordu.
Evine
gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
-
Doktor bey, dedi.
-
Ben size... dargınım."
-
- "Niçin ? " diye
sordum
-
-Siz...dindar... bir...
insanmışsınız... niçin... bana... da, Allah'ı... ölümü... ahireti...
anlatmıyorsunuz?
Dini
inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için, bu teklifi karşısında oldukça
şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
-"
Doktorlara ulaşmak kolaydır,dedim. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi
olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın...
"Konuşmaya
mecali olmadığından "ben o isteği duyuyorum" manasında başını
salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin
reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu
dersler" hızlandırılımış öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman
hakikatlarini bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.
Vefatına bir
hafta kadar kala:
-"Doktor
bey, dedi.
Ben...ölürken...
ne...söylemeliyim?"
-"Senin
durumun çok özel" dedim. Kelime-i
şehadet sana
uzun gelir. O anı farkedince Muhammed(s.a.v) sana yeter.
" O, haliyle tebessüm ederek yine başını
salladı.
Çok
ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya
çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.
Dönüşümde annesi telefon ederek :
-
"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar
inliyor ve çok ıstırap çekiyor."Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının
sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
-"Ya
morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste
"Muhammed"diyemezsem?"
İşte Serap,
böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha
ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti.
Ben hiç adetim olmadığı halde Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve
Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağına dair
işaret sezdim. Ertesi gün O'na:
-"Hiç
korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
Ve Serap, bir
veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde, son sorusunu sordu:
-"Doktor
bey...Azrail...bana ...nasıl...görü..necek?"
-"Kızım,"
dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens
gibi gelecektir."
Salı günü
Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen evine gittim. Ancak vefatına
yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet
bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
-
"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!"
dedi ve devam etti:
- Serap, bir
saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız"
denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı
hayretten donup kaldık. Ve kelime-i şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce
de:
-
"Doktor bey'e söyleyin,
dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş !!!"